Bir kere lümpenlik işini küçümsememek lazım. Azıcık empati yapalım. Kolay mı lümpen olmak? Emek ister. Mesela kötü birisi olmak gerekir. Kötü birisi olmak için kötü özellikler barındırmak yetmez. Bu iş öyle kırmızıda geçip yere çekirdek çitlemekle filan olmaz. Hakikaten kötü olmak lazım.
Nalan Yırtmaç, Picnic in
Edirne, 130x160cm tuval üzerine akrilik 2010
Murathan Mungan’ın klişe olmuş bir güzel sözü var: Bu ülkede her şey olabilirsiniz, rezil olamazsınız.
Bu konuda sanırım umut verici gelişmeler var. Mesela Vahit Bıçak, mesela Adil Gür… Nihat Doğan’dan Mustafa Sarıgül’e, Melih Gökçek’e, bir yığın insan artık öyle üst perdeden konuşamıyorlar. Bir daha asla “eskisi gibi özgüvenli” olamayacaklar gibi görünüyorlar. Tabii burası Türkiye. Beş dakikada değişir bütün işler.
Benim üzerinde durmak istediğim sorulardan birisi şu: Bu insanlara bu cesaret nereden geliyor? Bu kadar yüksek perdeden bu kadar cesur nasıl olabiliyorlar? Birisi kopya çekerken yakalanmış ve bu kabahatini 17 bıçak darbeli bir cinayete kadar ilerletebilmiş bir katili kurtarmak için yalan söyleyebiliyor, katledilen genç kadının hatırası üzerinde tepinebiliyor. Bir diğeri Dünya haritasında koca bir leke gibi duran bir ülkenin kadınlarına tek seferde ve bir marifet yapıyormuş edasında hakaret edebiliyor.
O eğri sırıtmaya bu özgüven nasıl ataşlanıyor? Lümpenlik bu ülkede nasıl bu kadar sıvılaşabildi?
***
Bir kere lümpenlik işini küçümsememek lazım. Azıcık empati yapalım. Kolay mı lümpen olmak? Emek ister.
Mesela kötü birisi olmak gerekir. Kötü birisi olmak için kötü özellikler barındırmak yetmez. Bu iş öyle kırmızıda geçip yere çekirdek çitlemekle filan olmaz. Hakikaten kötü olmak lazım. Hakikaten kötü olmayı da küçümsemeyin. Sıradan birisinin aklında kaç şey tutması gerekir ki? Kötü birisinin sürekli bir hesap yapması, desise ve çekişme halinde olması gerekir.
Etrafta canı gibi baktığı, büyüttüğü, özendiği uğruna uykusuz geceler geçirdiği, yokluk çektiği çocuğunu, yavrusunu yitirdiği için kendini kaybetmiş bir halde perişan olmuş anne-babalar varken “Acı kaybımız ne? Kaybolmuyor kimse. Yer değiştiriyor.” cümlesini kurabilmek kolay mı öyle? Bir deneyin bakalım. Sen ben sıradan birisi bunu yapabilir miyiz?
Mesela ilgiye muhtaç olması gerekir. Ortalama bir lümpen ilgi görmek ister. Sürekli bir marifetini gösterip çevresini kontrol eder seyreden var mı diye. Gururlanır her durumda. Şöyle kafasıyla onaylar kendisini. Gülümseyerek onaylar. İlgi çekmiştir, memnundur. Ah ne tatlıdır. Kısa sürer ama. Olay gerçek olmadığı için tekrar tekrar ilgi çekmesi gerekir.
Mesela erkeklik önemli. Kadınsa bile erkek olması gerekli. Erkekse erkekliğin bütün fenalıklarını taşımak gerekli. Öyle yürürken pipisini kurcalamasına filan gerek yok. Anlayışlı birisi olmalı. Mesela dayakçı erkekleri anlayabilmeli. Sigortasız çalıştıran patronu öğrencisini aşağılayan öğretmeni filan hep anlayabilmeli. Lümpenlik her şeyden önce fallik bir durumdur. Hayatı hep ama hep bir fallik ucundan görmek öyle kolay mı? Bir kere böyle görmemeye başlarsanız bir daha göremeyebilirsiniz. Gülersiniz.
Nefret önemli. Sosyopat özelliklerine uzun vakit yoğunlaşmak gerekir. Fena bir çocukluk lazım mesela. Sevgisiz kalmış yahut her dediği yapılmış bir çocukluk güzel olabilir. Taciz dayak aşağılama kolaylaştırıcı unsur olabilir.
***
Lümpenler bir aradayken tehlikeli ve hazin olurlar. Ama incelemesi öğreticidir. Sosyal medya bunları bir aradayken incelemek için elverişli. Sıradan lümpenlik görmek istiyorsanız Twitter’da filan milletin özel fotoğraflarını ele geçirip tipiyle kılığıyla pozuyla ağız dolusu alay eden tiplere bakın. Hani iki takipçi fazla alabilmek için yapmayacağı soytarılık olmayan tipler. Onlar ve pışpışçıları bir arada bulunabilir oralarda. Normal bir insan için okuması bile zulümdür. Bütün bunlar kolay iş mi?
Herkes olamaz. Şimdi Murat Sevinç misal. Şahane bir lümpenlik yazısı yazmıştı geçen hafta. Murat Sevinç bugün başlasa çalışmaya on yılda lümpenliğin l’sini öğrenemez. Çünkü neden? Bünyesi izin vermez. Yaşı geçmiş. Lümpenlik piyano gibidir. Erken başlamak gerekir.
***
Peki lümpen olmak bu kadar zor madem neden bu topraklar bu kadar lümpen yapıyor? Neden lümpen rekoltesi hiç düşmüyor? Hele neden şu son yıllarda verim artmış görünüyor?
Bir kere şu gerçeğin altını çizelim. Lümpen sayısı değişmedi. Hatta azaldı. Eskiden sokaklarda kadın mı yürürdü? Bırakın o seküler hezeyanlarla paylaşılan eski 19 Mayıs törenlerinde yahut Suadiye plajında çekilmiş dekolte kadın fotoğraflarını filan… Gelişigüzel şehirler alın, bir 30 sene öncesine bakın bir de bugününe.
Lümpen sayısı azaldı elbette.
Çünkü lümpenlikten çıkış var sonra dönüş yok. Yani sıradan insanın lümpen olması mümkün değil. Normal bir insan neden lümpen olmak istesin ki? (Zor tabii ama) lümpenlik tedavi edilebilir. Tedaviye cevap verirse iyileşmiş hatta aşılanmış demektir. Bir daha enfekte olmaz.
Demiştim. Lümpen sayısı azaldı. Ama görünürlükleri arttı. Çünkü eskiden sayıca daha çoklardı ama eskiden lümpen olmak ayıp bir şeydi. Şimdi bütün dünyada revaçta. Trump tek başına bütün dünyaya örnek oluyor, ilham veriyor. Yetmez mi?
Lümpenler her taşın altından çıkıyor. Çünkü bir özgüven bastı bunlara.
Eskiden lümpenlik ayıptı. Ama lümpen ayıplayanlar, aşağılayanlar da pek bir şımarıktı. Şimdi bu yerlere tükürmeyi marifet, okumayı zul sayan insanlar “bu kadar çok aşağılandık” diye mendile tükürecek değil ya. Aralarından sayı saymayı öğrenmiş birisi çıktı dedi ki “Biz çok kalabalığız. Yere tüküreceğimize bunların üstüne tükürsek boğarız”.
Efendim gel zaman git zaman bu farkındalık gelişti. Toplam rakamda eriyor olsalar da bunlar üniversitelerde, iş dünyasında ve her yerde hala çok kalabalık olduklarını fark ettiler.
Son zamanların mahsülü sağcı liderlerin çoğu bu aydınlanmayla vücut bulmuştur misal.
***
“Yok sayılan hakir görülen sağcı yığınların fark edilme talepleri” meselesi bu. Ve tabii şımarmış liberaller, solcular meselesi de var. Yığınla yazı yazıldı, film çekildi bu konuda. Bu yazıda daha fazla detaya girmeyelim. Ama şu kadarını hatırlatalım: Lümpenlere şefkat gösterilmez. Hoş görülmez. Lümpenlik tehdit, taciz, tahakküm işlerinin başladığı yahut sürüp gittiği yerdir. Herhangi bir formatı hoş görülemez. Rahmetli Faruk Erem kızmasın bana ama “Suçluyu kazıyınız altından insan çıkar” retoriğine fazla kaptırmamak lazım. Hoşgörünün suyunu çıkarmamak lazım. İnsana yahut hayvana yahut çevreye karşı suç işlemiş yetişkin birisi önce verdiği zararın karşılığını görmelidir. Pozitif disiplin. Sonra düşünürsünüz “onu suça iten” etmenleri.
Anlamaya çalışacaksanız hobi olarak yahut entelektüel faaliyet olarak yine çalışın. “Lümpenlik niye arttı yahu?” konusu üzerine kafa yormak faydalıdır. Bu herif nasıl oldu da lümpen oldu diye düşünmek de. Ama lümpenlik içinde hayat bulunan her şeye düşmandır. Her yerde mücadele edilmelidir.
Kim mi mücadele etmelidir? Şimdi size analitik bir test yapıyorum. Şu cümleyi okurken mahçup olduysanız bu hal sizi rahatsız ediyor olmalı ve siz her koşulda ve her yerde mücadele etmelisiniz: “Yargıtay Başsavcılığı, 13 yaşında, 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç.’nin bu işi ‘rızasıyla yaptığı’ yolundaki karara itiraz etmedi.”
Fakat işiniz, işimiz zor.
Çünkü maalesef yaşadığımız ülkede insana karşı işlenen suçlar hoşgörülüyor. Güçlü olan birileri güçsüz olan birilerine saldırılıyor, “kargaşa çıktı” deniyor. Güçlü birisi zayıf birisini dövüyor, karakolda yahut mahallede “barıştırılıyor”. Adam karısını dövüyor yine karakolda yahut mahallede “barıştırılıyor”. Hatta devlet kuruluşu Diyanet İşleri ilan çıkıyor: “Sabırlı olun, polise gitmeyin.”
Bütün bunlar insana karşı işlenen suçların hoşgörülmesinden. Şiddet uygulayanı uğrayanla barıştırma temayülü var ise, hatta birisinin kafasını kırmak suç değilse neden birisinin kafasını kırmaktan çekinsin ki bir lümpen?
Yıllar önce değerli hukukçu Haluk İnanıcı’ya insana karşı işlenen suçları sormuştum. Pek güzel cevaplamıştı: “Suç ve cezayı belirlemek için en büyük araç, “hukuki değer” kavramıdır. Hukuki değeri nasıl tanımlıyorsanız, hukuki yapı ona göre çalışır. Örneğin “mala karşı suçları”, “insana karşı suçlardan” daha değerli sayarsanız, bir başka deyişle, “mal”ı, “insan”a karşı daha değerli sayarsanız, bir malı gasp edenin cezası, bir insanı sakat bırakandan daha çok olur…”
Her durumda bize düşen mücadele etmektir. Lümpenlerden korkan lümpen olsun. Bu kanunların değişmesi için de mücadele etmek gerekir. Unutmayalım, lümpenler sıvıdır. Kolay yoldan akar giderler. Bir tıkaçlık işleri vardır. Ancak ortama, konjonktüre, kalabalık miktarına göre güçlüdürler. Yalnızken beş para etmezler. Yalnız kaldıkları, ilgi görmedikleri, aşağılandıkları tıkaca denk geldikleri o güzel günlerin akşamında yorganın altında kısık sesle ağlarlar.
Biz her durumda daha güçlüyüz. Çünkü biz hep bu şekil buradayız. Sıkıcı derecede ve gururla aynı ilkelere bağlıyız. Bu da o da öbürü de birdir. Herkes eşit herkes farklıdır.
Çok şükür lümpen değiliz.