Bizde tekerlek çok. Bisiklet, motosiklet, araba, çekme karavan, kaykay, paten var. Bunların bir kısmını sokakta bir başına bırakmak gerekiyor. Dolayısıyla tutacağımız evde park yeri önemli. Tekerlek güvenliği önemli.
Ayrıca evin en azından biraz bahçesi olsun. Bodrum’dan geliyoruz şok olmayalım değil mi? Geçen yazıda söylemiştim çocukların okulu da Çayyolu’nda. Hepsini düşününce Çayyolu üzerindeki minör tereddütler de buharlaştı. Ve ev bakmaya başladık.
Serbest turlarımız ve eş dost görüşmelerimiz sonucunda ilk elediğimiz iki yer Angora Evleri ve benzeri görkem fışkırtan yerler oldu. Sonra Türkkonut filan gibi periferiyi eledik. Geri kalan her yerde ev baktık. Çayyolu, trafik ve park problemi olmayan bir yer olduğu için ev bakması da aşırı kolay oldu. Gerçek Ankara büyükleri Haydar Akbal, Selda Işık ve (soyadını vermeyeyim) Yerhan’ın yoğun kılavuzluğuna duyduğum minneti buradan söylemeliyim.
Bir yandan da tabii bir Ankaralı olarak alaylı filozof sayılırım. Ankara kaldırımlarının tozunu atıp da her şeyi lüzumsuz bir uzunlukta düşünmemek olmaz. Bir Ankaralının önemli bir kısmı hindidir. Benim de öyle. Ben de bütünüyle gereksiz olsa da “Çayyolu hakiki Ankaralıyı bozar mı acaba?” sorusu üzerine yoğunlaştım. Çayyolu’nda oturan bir arkadaşımın çocuğu yıllarca Küçükesat’a gidelim yerine “Gerçek Ankara’ya gidelim,” demiş. Yoksa ben fake Ankara’ya mı yerleşiyordum?
Bizim Yerhan mesela bildiğiniz Çayyolu milliyetçisi. Bana her anlattığı yer için aynı basit soruyu sordum: “Metroya yakın mı?” Yerhan ilginç bir şekilde her seferinde aynı şekilde şaşırdı. Ve hep aynı soruyla cevap verdi: “Niye?”
Sorudaki saçmalığa bakar mısınız? Bir METROPOL’de METRO’ya yakın olup olmamayı merak ediyorum ve “niye” diyor.
Çünkü kendisi bir Çayyolu milliyetçisi. Bir insanın Kızılay’da, Ulus’ta ne yapabileceği konusunda fikir sahibi değil. Kim bilir en son ne vakit oralara gitmiş? Dolayısıyla metro onun için ancak tacizlerle gündeme gelen bir şehirlerarası otobüs firması yahut bir gross market filan olabilir.
Bu Çayyolu milliyetçilerinin Ankara’ya, yani Ankara merkeze bakışı ile 40 kere gelse bile Ankara’nın neye benzediğini bile anlamayan muhafazakar İstanbullunun bakışı hemen hemen aynı. Ulus’un Ayrancı’nın filan nesi güzel diye sorsan “Çayyolu’na dönmesi” diyecekler utanmasalar.
Bu nedir arkadaş? İstanbullu Ankara’ya İdlib muamelesi yapar, Çayyolulu Kızılay’a… Kızılaylı Ulus’a, Uluslu İsmetpaşa’ya… Sonunda İsmetpaşalı gelip alayını dövecek yemin ediyorum.
Çok yakındır şöyle diyecekler: -Ankaralı mısınız? -Hayır, Çayyoluluyum.
Halbuki Çayyoluluyum demesi bile bir tuhaf. Honolululu gibi. (Aslında Çayyollu demek çok istedim. Doğrusunu biliyor olmama rağmen şansımı deneyip Süha Çalkıvık hocama danıştım. Hocam sağolsun sabırla -ama tabii net bir şekilde- cevapladı beni. Çayyollu diyemiyorum. Çayyollu Çayyollu. Ama kabul edin demesi açık ara daha güzel.)
Nitekim bir başka Ankara büyüğü, apartman ve beton mütehassısı Umut Şumnu var. Mimar ve muallim kendisi. Ev arama sürecimizde sürekli bize yardım ediyormuş gibi davranarak kendimizi yalnız hissetmemizi engelledi sağolsun. O da şu anda Çayyolu dışında bir hayat tasavvur edemiyor. Ama vaktinde “İnsan Çayyolu’nda niye oturur ki? Şehirde oturuyorsan şehirde oturacaksın,” türünden ahkamlar kestiğini duyan insanlarla tanıştım. Mesela bu insanlardan bir tanesinin adının baş harfi Engin Öncüoğlu. İncek Türklerinden Engin Öncüoğlu beyefendi de Umut Bey’le aynı alanda çalışan özü sözü bir evliya, bir Ankara büyüğüdür.
Umut Bey’e haksızlık etmeyelim. Kendisi Çayyolu’ndan çıkmadan Ankara apartmanları uzmanı olmuş olamaz. Hiç kuşkusuz ki Ankara’yı benden daha iyi bilir.
Fakat tehlikenin farkında mısınız? Umut Şumnu gibi bir flanörü, bir Ankara kompetanını bile içine çekmiş Çayyolu bize neler etmez? Neyse, ben antikor çalışması olarak bol bol Samanpazarı senin Ayrancı benim gezer, AOÇ dondurması yer, Tunalı’da Süleyman’a uğrar mutat fırçamı yerim olur biter, diye düşündüm. En olmadı Mülkiyeliler’in 1990’lara sıkışıp kalmış atmosferi kendime getirir beni.
…
Bu arada bu kadar laf ettiğime bakmayın. Ben Çayyolu’na karşı bütünüyle boş değilim. Seviyorum. Bir kere her köşesi şortlu kız dolu. Biliyorsunuz şortlu kız zaferi müjdeler. Bir yerde kızlar şortla rahat gezebiliyorsa o yerde medeniyet var demektir.
Hem adı sevimli. Çayyolu.
Ya o meyve ağaçları? Vallahi Bodrum’da 4,5 dönüm ağaç dolu bahçemizden bu kadar meyve yemedim ben. Kiraz, vişne, dut, erik ne ararsanız var. Üstelik neredeyse Çayyolu’nun her bir köşesinde.
Ben mesela Batıkent’i de çok severim. Ama orada kırmızı ışığı yol süsü sanıyor şoförler. Aralarında “Aa, Nurettin bak yine o direkte kırmızı bişey yandı,” şeklinde konuşuyor olmalılar. Hoş bunlar Batıkent’te yaşıyor olmayabilirler. Harika insanlar yaşıyor Batıkent’te nitekim. Nefis komşuluklar var. Annem de orada yaşıyor, oradan biliyorum.
Neyse. Ben Çayyolu’nda bir mekanda bira içerken bir entelektüel olarak Batıkent ile Çayyolu karşılaştırdım. Tam insanlar Çayyolu’nda trafikte açık ara daha zarif, dedim ki Engin Öncüoğlu Bey ışıkları işaret ederek orada birisinin hem kırmızıda geçtiğini hem de ona bunu hatırlatan diğer arabaya çekiçle saldırdığını, arabanın camlarını kırdığını, arabayı tekmelediğini, avaz avaz bağırdığını söyledi. Ki medeni bir davranış sayılmaz bu tabii.
Tüylerim diken diken oldu benim de. Ve hatırladım. Evet. Ankara hep muallim yapmıyordu. Lümpen de yapıyordu elbette. Mesela İstanbul’da tartışırken bağırılır çağırılır söylenerek devam edilir. Ankara’da muhakkak bir inilecek. İki yumruk sallanacak. Bir ortam iyice tedirgin edilecek filan.
Konuyu değiştirmek için duvarı gösterdim. Oturduğumuz yerin duvarında Tunus’tan bir kısrak başı gibi Çayyolu’na gelmiş bir yerden bahsediyordu. Onu sordum. Meğer mekan kendinden bahsediyormuş. Çalışanların ve hangar gibi mekanın sempatikliğine sabotaj olsun diye yazmışlar galiba. Altı üstü Tunus caddesinden sonra Çayyolu’na şube açtın diye niye şaka yapıyorsun? Hadi şaka yapıyorsun niye şiir devşiriyorsun? Hadi şiir devşiriyorsun azıcık yaratıcı ol, değil mi? İçki menülerine de tek bir şişe bira gibi yalnız ve özgür, yüzlerce fıçı gibi birlikte yazmamışsınız çok şükür.
Evet masada bu konuyla epey alay edildi.
Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim. Bu günlüğü tutmadaki örtülü hedefim Umut Şumnu beyefendiyi kıskandırmaktır. İnşallah muvaffak olacağım.
Kapak fotoğrafı: Onur Kutluoğlu